6/20/16

Bioshock: Rapture Şehri - Bioshock: Rapture by John Shirley







Kitap Adı : Bioshock: Rapture Şehri

Yazar Adı : John Shirley
Çevirmen : Kerem Ergener
Orjinal Adı : Bioshock: Rapture
Tür : Bilimkurgu, Fantazya
Sayfa Sayısı : 424
Yayınevi : İthaki Yayınları /2016
GR Puanı : 4.02 






Arka Kapak : Dünyanın en çok satan bilgisayar oyunlarından Bioshock’ın başlangıç hikâyesi… Su altı şehri Rapture’ın bilinmeyen gerçekleri… Bir ütopyanın adım adım distopyaya dönüşmesi…
II. Dünya Savaşı’nın sonuydu. Franklin D. Roosevelt’in Yeni Düzen’i, Amerika siyasetinin gidişatını değiştirmişti. Vergiler hiç olmadığı kadar yüksekti. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları, tüm dünyaya toplu bir ölüm korkusu saldı. Hükümetlerin gizli ajanlıklarının ve birimlerinin yükselişi, dikkatleri üzerine çekiyordu. Amerika’nın özgürlük anlayışı yok oluyordu ve pek az insan özgürlüklerini kazanmak için savaşmaya hazırdı.
Ancak bu insanlar arasındaki bir hayalperest, zorlu yollardan gelen bir mülteciyken dünyanın en zengin ve en hayranlık uyandırıcı adamlarından birine dönüştü.
İşte o adam: Andrew Ryan! Ve kendisi, insanların hep daha iyisini hak ettiğine inanıyor. Bu yüzden dünya üzerinde bir ütopya yaratıp imkânsızı gerçekleştirmeye kararlı. Öyle bir ütopya ki devletten, sansürden, bilim üzerindeki ahlaki sınırlamalardan uzak, emeklerinizin karşılığını aldığınız bir yer. İşte bu fikirle Rapture ortaya çıktı; denizin altındaki o parıltılı şehir…
Ancak bu ütopya büyük bir trajediyle yüzleşti.
İşte her şey böyle başladı… her şey böyle son buldu.

“Ben Andrew Ryan ve size bir soru sormak için buradayım: Bir insan kendi alınterinde hak sahibi olamaz mı? Hayır, der Washington’daki adam. O ter, fakirlere aittir. Hayır, der Vatikan’daki adam. O ter, Tanrı’ya aittir. Hayır, der Moskova’daki adam. O ter, herkese aittir. Bu cevapları reddettim. Bunlar yerine, başka bir şeyi seçtim. Ben imkânsızı seçtim. Ben… Rapture’ı seçtim. Sanatçıların sansürden korkmayacağı bir şehir. Biliminsanlarının gereksiz bir ahlakla sınırlandırılmadığı bir şehir. Mükemmelin, değersizler tarafından sınırlanmadığı bir şehir... ve alınterinizle, Rapture sizin de şehriniz olabilir.”



Selam dostlar :)
Görür görmez aşık olduğum bir kitap var sırada! Bioshock: Rapture Şehri

Kendisi bir bilimkurgu kitabı olur. Kitabı araştırınca ilgim kabardı. Oyundan uyarlama bir kitap olduğunu öğrendim. Zaten fantastik kitap düşkünlüğüm ortada. Güzel bir macera yaşayacağımı düşünüyordum. Umutluydum. Ama umutlarım yerle bir oldu, aaahh ah!

Kitabı CNR fuarından almıştım. Fuardan kısa süre sonra okumaya da başlamıştım. Kitap alışverişlerimden sonra beni en çok cezbeden kitaplara direkt dalarım zaten, huyum kurusun :)

Çok güzel bir konusu var aslında. İnsan doğasını acımasızca ortaya serende bir kurgusu var. Ve evet! Rapture'da yaşanan herşey yüzünüzü buruşturmanıza, iğrenmenize neden olsa da şaşırtıcı değil. İnsanız ve kötüyüz maalesef!

Kitaba başladığımda çok kolay okunur bir kitap olduğu kanaatindeydim. Bu fikrim hala değişmedi. Kolay okunuyor, çabuk ilerliyor ama... İşte, var orada bir ama!


Epey süre hiç aksiyon olmadı. 'Ne zaman hareketlenecek bu kitap?' diye hayıflanmaya başladım. Tam hareketleniyor derken tekrar yavaşladı. Yani bir bilimkurgu okuyorum, sürükleyicilik bekliyorum doğal olarak. Başlangıç kitaplarını bilirsiniz. Bu kitap başlangıcın başlangıcı gibi ilerliyordu. 

Kitaba 2 aya yakın ara verdim. Sonra sevgili Kristal Kitap sağolsun tekrar aldım elime. 

Sonuç olarak kitabı sevmekle sevmemek arasında kaldım. Devam kitabı çıkarsa kesinlikle okurum ama sırf merakımdan okurum :D Konuyu sevdim evet, ama gidişatı sevmedim. 

Çevirisi çok sıkıntılı ayrıca. Çok ufak bir örnek vereceğim. Ortada mide kaldıran bir görüntü var. Kitap karakterleri bu manzaraya bakıyorlar. Çeviriye göre, bu manzara karşısında karakterin yaptığı şey 'geğirmek'?! İnsan böyle bir şeyle karşılaşırsa midesi bulanır, kusar ya da öğürür değil mi? Tutup da 'geğirmek' gibi bir fiziksel ihtiyacını karşılamaz, ne dersiniz?

Bir diğer nokta, çok gözüme battığı için bahsetmek istiyorum. 'Hareket' kelimesi. Hareket kelimesinin karşıma çıktığı her yerde gördüğüm kelime şu: Haraket.

Üşenmedim TDK'ya baktım :)


Çıkan sonuç buydu efendim!

Benim için bu kitap 'fena değil' kategorisinden öte geçememiştir. Şu haliyle tavsiye edebileceğim kitaplar arasına girememiştir.Yapılan hataların düzeltilmesi ümidiyle diyorum.

Yukarıda gördüğünüz yorum oyuna dair hiçbir fikri olmayan bir okura yani bana ait. 
Kitabı sevgili Kristal Kitap ile birlikte okuduk. Kendisi oyunun hayranlarındandır. Bioshock oynayanlardan, hatta belki oyunun hayranlarından biri iseniz, kitabı bir de onun gözünden görün derim :)

Sevgiler :)


6/13/16

Hırsızlar Cumhuriyeti - The Republic of Thieves by Scott Lynch




Kitap Adı : Hırsızlar Cumhuriyet (Centilmen Piç, #3)

Yazar Adı : Scott Lynch
Çevirmen : Cihan Karamancı
Orjinal Adı : The Republic of Thieves (Gentleman Bastard, #3)
Tür : Epik Fantastik
Sayfa Sayısı : 688
Yayınevi : İthaki Yayınları /2016
GR Puanı : 4.22






Arka Kapak : “Canlı, orijinal ve çekici. Muhteşem bir şekilde yazılmış.”
-George R.R. Martin-

 “Fazla söze gerek yok, bu kitaba bayıldım.”
-Patrick Rothfuss-

“Son derece zarif.”
-The Times-

“Zaten devlet dediğin, izinle yapılan soygundan başka nedir ki?”

Hırsızların en yeteneklisi, dolandırıcıların en eli çabuğu Locke ve yol arkadaşı Jean, hayatlarının en büyük soygununu yapacakları liman şehri Tal Verrar’dan canlarını zor kurtarmıştır. Artık akıllarında tek bir şeyle yola çıkarlar: Locke’un vücudunda gezinen ölümcül zehre çare bulmak. Umutlarının tükenmeye başladığı sırada pek de haz etmedikleri Bağlıbüyücülerden bir teklif gelir.

Büyücüler şehri Karthain’de yapılacak seçimlere hile karıştırmaları istenen Centilmen Piçler’in karşısında ise aynı amacı güden, Lamora’yla düzenbazlık ve üçkâğıtçılıkta baş edebilecek yegâne kişi vardır; Locke’un yıllar önce ilk görüşte kalbini kaptırdığı, aklından bir an olsun çıkaramadığı Sabetha…

İki sahtekâr sayesinde hiç olmadığı kadar dürüstlükten uzaklaşacak olan seçimler… Bağlıbüyücülerin yaptığı planlar içindeki planlar… Sabetha’ya karşı koyamayacak kadar ona tutkun bir Locke… Scott Lynch, Hırsızlar Cumhuriyeti’yle okurlarını büyülemeye devam ediyor.


Locke Lamora'nın yeni macerasından merhaba :)
3. kitap haberi beni inanılmaz heyecanlandırdı. Kitap elime geçer geçmez elimde okuduğum ne varsa derhal rafa kaldırdım ve Hırsızlar Cumhuriyeti'ne dalışa geçtim. 

2. kitap çok kritik bir olayla sonlanmış ve beni acayip bir şaşkınlıkla öylece bırakmıştı. Üçüncü kitap kapağını gördüğümde 'Olmaz!' dedim. Sizlerinde görebileceğiniz üzre 'Locke Lamora ölüyor' diye bir cümle var kapakta. Tabi hal böyle olunca normalde kitabı okumaya başlamadan pek yapmayı tercih etmediğim bir şey yapıp arka kapağı okudum. İpuçları hariç bir bilgi yok haliyle. Locke'a ne olacağına dair burada bilgi vermeyeceğim tabii ki, okuyun kendiniz görün :D

Maceranın bu adımından çok ümitliydim ama ben umduğumu yeterince bulamadım. Kitaba kötü demiyorum kesinlikle, sadece önceki kitaplardan farklıydı. İstediğim koşturmaca ve macera yeteri kadar yoktu. Kitap sık sık durağanlaştı. Okumak için kendimi dürtmem gerekti filan.

Serinin bu kitabının en önemli özelliklerinden biri iki kitaptır merak ettiğim karakter Sabetha'ydı. Malum, kendisi biricik Locke Lamora'mızın hayatının aşkı. Çok güçlü, sağlam, ne istediğini bilen, zeki bir karakter bekliyordum haliyle. Ama bütün bu beklentiler hüsran oldu. Böylesine saçma sapan bir karakter yerin dibine batsın! Yani Sabetha'ya o kadar kızgınım ki anlatamam. Keşke hiç ortaya çıkmasaydı da bende beklentilerimle kalsaydım...

Hırsızlar Cumhuriyeti tıpkı Locke Lamora'nın Yalanları gibi biraz günümüzden biraz geçmişten kesitlerle ilerliyor. İkinci kitapta sevgili yazarımız Scott Lynch gemiciliğe merak salmıştı, bu kezde tiyatroyu konu edinmiş. Yani güzel bir adım atmış ama kitabın bir kısmı oynanacak oyunun diyaloglarıyla dolu ve bu diyaloglar okura hiçbir şey katmıyor. Evet, Scott'un becerisini takdir ediyorum ama olayların gidişatına yön verme yok, etki yok vs vs. Kitabın kurgusuna katkısı olsaydı bu diyalogların, benim için hiç sıkıntı olmayacaktı. Ama yok arkadaş yok! Ben Centilmen Piç'lerin maceralarını okumak istiyorum. Konuyla alakası olmayan bir tiyatro oyununu değil. Bu eleştirdiğim bölümler kitabı gerçekten çok durağanlaştırıyor. 

Biraz önce kendimi okumak için dürtmek zorunda kaldım dedim ya hani. Okumaya başlamadan önce sevgili arkadaşım Kristal Kitap ile anlaştık ve kitabı birlikte okumaya karar verdik. Kitabı bitirmem 1 haftamı aldı ki bu süre eğer Kristal'le birlikte okumasaydık daha da uzardı. Çünkü benim kendimi okumak için dürtmem yetmedi, Kristal'de beni itekledi sağolsun :)

(Kitapları sevdiğiniz arkadaşlarınızla birlikte okumak çok eğlenceli bir faaliyettir, benden size tavsiye olsun :))

Kitabı çok mu gömdüm nedir? :D Tekrar söylüyorum, kitap kötü değil, yine güzel. Hatta ilk iki kitaptan çok daha fazla güldüm bu kitapta. Çünkü Centilmen Piç'lerimizin çocukluklarını, gençliklerini okumak beni çok mutlu ediyor ve eğlendiriyor. 


Basımda ufak tefek hatalar var ama gözünüzü çok rahatsız edeceğini sanmıyorum. Favori çevirmenlerimden sevgili Cihan Karamancı, yine çevirisini konuşturmuş. Ellerine sağlık diyorum :)

Kitap aralıklarla okuru şoka da sokuyor. 

Birazda alıntı paylaşayım, ne dersiniz?

  • Zaten devlet dediğin izinle yapılan soygundan başka nedir ki?

  • Evet, bir cinayet silahı aynı zamanda bir alettir. Fakat her alet bir cinayet silahı değildir.

  • Dolu bir kadeh, boş bir vaattir.

  • Ve sadakat çok güçlü bir silahtır.

  • Başkasında gördüğün zaman kendi zafiyetlerine deva bulmak kolaydır.

  • Evrenin merkezi olduğumuz fikrinden vazgeçtiğimiz için zihinlerimiz zorluklarla kafa kafaya mücadele etmek yerine ona uygun şekilde bükülür.

  • Kesin bir serveti, öfkeli bir mahkumun vaatleriyle takas edecek adam kendi gemisinin kaptanlığını yapamayacak kadar aptaldır.


Ve tabiki favorim şu:

  • Zincir hayatın esasen kafana bok dökülmesi için bir kuyrukta beklemek olduğunu söylerdi. Herkesin sırada bir yeri vardır, sıradan çıkamazsın ve tam kendi payına düşen bok miktarını atlattığına sevinmeye başlarken kuyruğun aslında dairesel olduğunu keşfedersin.


Locke Lamora'yı sevdiyseniz zaten bu kitabı okumanız kaçınılmaz. O yüzden biraz sıkılmaya, tebessümlere ve sağlam şoklara hazır olun. İyi bir kitap ama serinin en kötü kitabı, işte iyinin kötüsü cinsinden bir şey :P


Sevgiler :)





6/1/16

Mayısta Yabancı Okuyoruz / Okuma Maratonu

Merhabalaaarrrr :)

Yazmayı özledim yemin ederim :D
Zaman problemi yüzünden bir fırsat bulup, oturup 2 kelime karalayamaz oldum canım bloğuma. Neyse artık, bu etkinlik vesile oldu. Yeni bir yayınla karşınızdayım :)

Ne zamandır yapmak istediğim bir şey vardı. Hani diyordum bir yayınevi seçeyim. O ay seçtiğim yayınevinden okuyabildiğim kadar kitap okuyayım. Malum ben sık kitap alışverişi yapan bir kitap severim. O yüzden okunacak kitabım bol. İnanın 200'ü aşkın kitap, kitaplığımda okunmayı bekliyor. Ama her şeyin bir zamanı var, onlarda eninde sonunda okunacaklar :D

Geçen sene Artemis Yayınları için böyle bir etkinlik başlatılmıştı Instagram'da. Katıldım ama beklenmeyen gelişmeler yüzünden etkinliği 2 kitapla kapatmak zorunda kaldım.

Mayıs başlarıydı ve yine böyle bir etkinlik başlatıldığını gördüm. Bu seferki hedef Yabancı Yayınları'ydı. Elimde de epey Yabancı kitabı vardı. E hadi dedim ne duruyorsun, katıl!


Etkinlik şöyleydi: Mayıs ayı içerisinde Yabancı Yayınları'ndan okuyabildiğiniz kadar kitap okuyorsunuz. Okuduğunuz her kitabı #mayisayindayabanciokuyoruz tagiyle paylaşıyorsunuz. Mayıs sonunda da #MYMGanimetleri tagiyle okuduğunuz kitapları ve sayfa sayılarının toplamını paylaşıyorsunuz. En çok okuyan, yanılmıyorsam 2 kişi, Yabancı Yayınları'ndan istediği bir kitabı kazanıyor. Güzel değil mi? :)

Eh, bende hazır fırsat önüme gelmişken başladım okumaya.
Mayıs ayında toplam 11 Yabancı kitabı bitirdim. Elimde de okunmamış 3 Yabancı kitabı kaldı :D Toplam 4352 sayfa ile ayı kapatmış bulunuyorum. Şimdi size bu 11 kitabı kısa kısa anlatmak istiyorum. Baştan sona doğru gideyim sırayla ;)



Önce Cadı Avcısı. Kitabın cildi çok güzel. Dış kapak için şeffaf materyal kullanmışlar bu kez. Hoş olmuş, sevdim ben. Bu kitapta Cadı Avcısı olan bir ana karakterimiz var. Kurgusu güzel. Heyecanlı filan. Devamını kesin okuyacağım seriler arasında yerini aldı. Sayfa sayısı: 400.









Sonsuza Kadar Benim. Sanırım bu ay okuduğum Yabancı kitaplarının en fiyaskosu buydu. Tam bir hayal kırıklığıydı. Söz verip durduğu halde bağlanma korkusuyla sevdiğini bırakıp giden, 10 yıl sonra geri dönüp hatasını telafi etmeye çalışan bir adamın hikayesi. Bir de filme uyarlanacağını öğrendim! O kadar güzel kitap varken niye bunu seçmişler anlam veremedim. Sayfa sayısı: 312.







Anlaşma. Bu ayın en sevdiğim romantik komedisi buydu :) Klişe hikaye aslında. İyi kız / kötü çocuk bir vesileyle bir araya gelir. Sonra birbirlerini tanımaya başlarlar ve takibinde olaylar olaylar :)) Ne kadar klişe olursa olsun, böyle kitaplarda sığ karakterlere rastlanır ya hani, o durum bu kitapta bulamayacağınız şeylerden işte. Çok şekerdi. Karakterler, diyaloglar vs. Ben, bu kitabı rahatlıkla önerebilirim. Sayfa sayısı: 448.







Tatlı Yalan. Yazar Jamie McGuire sevdiğim yazarlardan. Tatlı Bela serisini çok severek okumuştum ve sonrasında kadının hangi kitabı Türkçe'ye çevrildiyse okudum. Maddox kardeşlerin en büyüğü olan Thomas'ı anlatılıyor bu kitapta. Ve ben beğenmedim! Kitabı okurken farkettiğim tek şey Maddox kardeşleri özlemiş olduğumdu. Yani serinin bu ayağı kırık arkadaşlar. Duygu geçmiyor okura. Sayfa sayısı:376.





Kan ve Tuz. Sevgili Aslı Dağlı'nın çevirisi. Kendisi en sevdiğim çevirmenlerden biridir. Kişi olarak kendisini ayrı severim hatta çok severim, çok tatlı bir insandır ve müthiş güzel bir yüreğe sahip. Tabii Aslı kitap çevirince benim radar o tarafa döndü. Hemen yapıştım kitaba. Kitabın baskısını sevmemeniz imkansız gibi bir şey. Bunu ancak elinize aldığınız da anlarsınız ama cidden çok güzel olmuş. İçeriği için 10 numara 5 yıldız diyemiyorum. Aslında konu güzel, kurgu güzel. Yalnız kitabın sorunu, bana hikayeye ortasından dalmışım gibi hissettirmiş olmasıydı. Sanki öncesinde okumam gereken başka bir kitap varmış gibiydi. Sonlara doğru biraz daha toparlıyor kitap ama o boşluk hissi dolmadı. Sadece bu yüzden kitaptan puan kırdım. Kalan her şeyi gayet yerli yerinde. Okunur, sevilir, devamı da iple çekilir cinsten :) Sayfa sayısı: 360.


Sahte Romeo. Bu kitapla Kupa Altılısı aynı dönemde çıkmıştı. Niyeyse bu kitap beni hiç çekmemişti. Kupa Altılısı'na yöneldim. Aldım, okudum ve sevdim de. Sonra Sahte Romeo'yla ilgili güzel güzel yorumlara denk geldim. Çok eğlenceli diyordu insanlar. Bende eğlenceye açım tabii. Haliyle merakım uyandı. Hadi dedim, 6 hissimi bu seferlik bir kenara kaldırayım. Hazır Yabancı okuyorum, bu da çıksın aradan filan. Aradığımı bulamadım arkadaşlar. Yine bağlanma sorunu yaşayan bir çift var. Bir geçmiş bir günümüz şeklinde anlatılıyor kitap. Bu kitap da bir seriye ait ve devamı gelecek. Devamını merak ediyorum, büyük ihtimalle okurum ama siz siz olun beklentiye girmeyin! Sayfa sayısı: 488.






Kötü Kızlar Ölmez. Bu da bir adet paranormal kitap. Serisinin ilk kitabı. İkinci kitabı da çıktı Türkiye'de. Hayaletli filan bir hikaye. Yazarın korkutma kabiliyeti kesinlikle var. Üzerinde düşse, dehşet kitaplar yazar diye düşünüyorum. Ama bu kitaptan öyle çok yoğun korku filan beklemeyin. Ufak dokunuşlar var sadece. Sayfa sayısı: 288.








Sonsuza Kadar. Okuyanlarınız bilir. Geçen yıl bir Jack Eversea fırtınası çıkmıştı. İlk kitabın epey reklamı yapılmıştı. Bende o dönem okuyup sevmiştim. Devamını da aldım kısa sürede ama bir türlü okumak nasip olmamıştı. Okudum bitti, mutluyum :) Romans okumak isteyenlere önerebileceğim serilerden biri oldu kısacası. Zaten seride toplam 2 kitap var ve çok çabuk okunuyorlar. Sayfa sayısı: 384.






Aç Gözlerini. Erotik romans serilerinden biri, Blackstone serisi. İlk iki kitabı kısa tutmuştu yazar. Var olan bir kurgu vardı ve ilk 2 kitapta olaylar sonuca ulaşmamıştı. Bende bu nedenle 3. kitabı almıştım. Üzerine fazla yazmaya gerek yok aslında. Bu dalda yazılmış daha güzel seriler var. Öneri isterseniz bu seriyi bir rafa kaldırın derim. Sayfa sayısı: 408.








Ruhumdaki Canavar. İlk kitabın ne kadar tartışma yarattığını hatırlar mısınız bilmem. Blogta ilk kitabını yorumlamıştım daha önce. Bu seriyi psikolojisine güvenmeyen, kendini iyi hissetmeyen okurlara ve 18 yaş altı kişilere kesinlikle önermiyorum. Kötü demiyorum ama her okurun okuyabileceği türden bir kitap değil. Hastalıklı bir durumu var kitabın ve dengenizi bozma ihtimali var. Sayfa sayısı: 480.






Son olarak Kızıl Ateş. Çevirisini pek beğenmedim. Harf hataları göze batıyor. Yazarın başlarda istediği duyguyu okura geçirememek gibi bir durumu da var ama kusurlarına rağmen ben bu kitabı çok sevdim :) Konusu, karakterleri, kurgusu gayet güzel. Yine fantastik. Bu sefer büyücülerimiz var. Devamı için sabırsızlandığım bir seri çıktı ortaya. Sayfa sayısı: 408.





Evet, benden Mayıs ayı haberleri bu kadar.

Bu ay toplam 17 kitap okudum aslında ama bu sayfa Yabancı Yayınları'na ait olsun istiyorum. O yüzden diğer kitaplardan bahsetmeyeceğim.

Sevgiler :)



Search

Gelenimiz Gidenimiz :)

İzleyİcİler

Neler okuyorum?

Her Gün
Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler
Middlesex


Angel's books's favorite books »

2022 Reading Challenge

2022 Reading Challenge
angelsbooks has read 2 books toward her goal of 100 books.
hide

Angel's books's bookshelf: read

Yakıcı Sır
Korku
Kimi Seçtiğine Dikkat Et!
Kime Dokunduğuna Dikkat Et!
Kalpsiz
Barbarlar Şehri


Angel's books's favorite books »
Powered by Blogger.

Popüler Yayınlar

Bumerang - Yazarkafe